Post Image

Bismillahirrahmanirrahim – 2

1) Hepimiz Tanrı’ya inanırız.
2) Bütün dinler “bir”dir.

İslam, Hristiyanlık, Musevilik, Budizm, tüm türevleriyle şamanizm, paganizm, doğa tanrıcılık, çok tanrılı dinler, bilimcilik… Kabul edelim ki hangi dine ait olduğumuz insanoğlu nüfusu üzerinden konuşursak 99%, nerede, ne zaman ve nasıl doğup büyüdüğümüzle doğrudan ilişkilidir. Kendi inancını seçen, değiştiren insanların oranı yok denecek kadar azdır. Çoğunlukla tercih edilen yöntem ya verileni kabul etmektir (ki bunun saygınlığını ayrıca tartıabiliriz) ya da sunulanı biraz dinledikten sonra biraz ihtiyaç biraz da üşengeçlik ile sahiplenmektir. Her iki durumda da vurgulamak istediğim, inancı sahiplenmeden önce kabul ediş yoludur. Karar vermek bu kadar kolay mı olmalı? Zor mu olmalı? Yoksa aslında pek de önemi olmama ihtimali var mı?

Hangi dine inanılırsa inanılsın, işin sırrı “öz”e ulaşmakta. Tanrı, Buda, Zeus… ne isim verirsek verelim anlaşılmak istenen varlık “öz” anlaşılmadan asla kavranamayacak ve ne yapılırsa yapılsın, herşey nafile olacaktır. O halde nereden başladığımız veya nasıl başladığımız önemini yitirmiş olmaz mı? Kutsal yolculukta asıl önemli olan nereye ulaşmaya çalıştığımızdır. Nereden, nasıl ve ne zaman yola çıktığımız aslen önemsiz, nereye gittiğimiz önemlidir. Meşhur sözü hatırlayarak, “Ne oldum?” değil, “ne olacağım?”a bakılmalıdır.

Her inanç sistemi değişik yapılarda kurulmuş, değişik kurallar ve uygulamalar ile desteklenmiş ve değişik kaynaklardan bize ulaştırılmıştır. Buna rağmen her din ortak “bir nokta”ya sahiptir: “O”. Herşeyin kaynağının “bir” olduğu, herşeyin O’ndan geldiğini belirtmeyen tek bir din bile yoktur.

Bütün dinler tek kaynaktan gelmiş olsa da insanoğlu her nasılsa bir türlü aynı kaynaktan çıkan suyun tadının aynı olabileceğine ikna olamamıştır bir türlü. Kaynak aynı, su aynı. Aradaki bunca kavga kimin içtiği suyun kaynağa daha yakın, daha az kirlenmiş olduğunu ispatlamak için mi acaba? Yoksa başka sebeplerle birileri bazılarını uyuşturarak kandırıyor mu?

Gerçekten doğru olması ihtimalinde hepsinin tek kaynaktan gelmiş olduğu apaçık olan bunca din arasında ortak noktalar, benzerlikler sayısız. Eski Mısır’daki Horus ile İsa’nın bazı hikayelerinin birbirinin aynası olması, nirvana’ya ulaşmak tanımının “hidayete ermek” ya da “olmak” ile benzerliği, Zeus ve oğullarının toplu olarak ile Esmaü’l Hüsna’yı andırması ve bu benzetmeye paganism ve şamanizm inançlarının yakından dahil edilebilir olması… Yıllardır naçizane oluşturduğum birikim ile bunların üzerine ekleyebileceğim onlarca diğer örnek ve kim bilir daha neler…

Kaynak tek, hedef tek, yol farklı gözükse de ortak ve verilen bilgiler benzer. Peki bu kavga, kendini beğenmişlik ve cahil ukalalığı nicedir?

Bu konu üzerinde biraz daha düşündüğümüzde farkedilecektir ki asıl sorun ortak yönlerin yok sayılarak dinlerin birbirinden farklı adledilmesinden ziyade, dinlerin içerdiği bilgilerin harmanlanmamasından doğan muazzam ilim israfıdır. Bunca insan kendi dinini, o dine ait ilmini geliştirmeye, öğrenmeye çalışırken, diğer kaynaklardan başka şekillerde akan bilgi olan tufanını gözden kaçırmaktadır. Her ne kadar benim şahsi fikrim her müslüman gibi Kur’an içerisinde her cevabın bulunuyor olması ise de, inancım odur ki bizim tek kaynaktan elimizdeki kısıtlı bilgiler ile elimizdeki sırları çözmemiz bir ömre hatta yüzyıllara sığmayacak bir girişimdir.

Kaynakların birleştirilmesinin ilim birikimini hızlandırmasının yanısıra en önemli getirisi de hatalı bilgilerin, hurafelerin, insan uydurması etmenlerin aradan elenmesi olacaktır. Her ne kadar Kur’an değişmemiş ve de her cevabı barındırıyor olsa da hepimiz biliyoruz ki birileri çıkıyor ve zaman zaman esas kaynakta yazmayan, asla bahsi bile geçmeyen bir yorumla kitleleri gereksiz bir mücadeleye sürüklüyor. Aradan yüzyıllar ve yüzlerce yorumcu geçtikten sonra bu bilgi birikimi sıfat değiştirerek, dinin kendisi olarak algılanmaya başlanıyor. Sonrasında cesareti olan varsa çıksın ortaya, ayıklasın pirincin taşını.

Hurafeler ve yorumdan kaynaklanan kural uydurmaları yalnızca bizde var sanılmasın. Hurafeler ve abartılı yorumlar konusunda bazı hristiyan cemaatlerinin eline kimse su dökemez. Elbette ki burada bundan teselli bulmamalıyız, hatta tam aksine bu durumdan daha da irkilerek aslında ne kadar dikkatli olmamız gerektiğinin farkına varmalıyız.

Konuyu daha fazla etrafa serpiştirmeden özetlemek için söyleyebilirim ki bir “O” vardır ve ikincisi olmadığından insanoğluna gönderilmiş her bilgi aynı kıymettedir. Burada ayıklanması gereken bilgiler değil, insanoğlunun eline düştükten sonra asıl bilgilerin ne hale geldiğidir. Asla unutulmamalıdır ki her bilgi insanoğlu tarafından ister istemez çarpıtılmaya mahkumdur.

Herkesin aslında bir “O” inancı olduğunu, bütün bahsi geçen “O”nların aslında “Bir” olduğunu ve bu tek kaynaktan gelen tüm bilgilerin aynı olduğu fakat insanoğlunun (iyi veya kötü niyetli) müdahaleleriyle bulanıklaştırıldığını vurgulamaya çalıştım. Umarım bu iki yazılık girişin ardından derin konuları açık açık bir çok yazı ile derlemeyi başarabilirim.

Yolumuz açık olsun.

3 Comments

  • Deniz Erdogmus

    September 22, 2008 at 8:17 pm

    http://richarddawkins.net/firstChapter,1

    Pantheism’in yollarinda kosmaya devam, sonucta varilacak nokta atheism…

    Notlar:

    Butun dinler ayni kaynaktan cikmamistir, sadece Orta Dogu kaynakli olanlar bahsi gecen kaynaktan cikmistir (bakiniz Gilgamis destani, Pers Inanc Sistemi vb)…

    Shamanism, Shinto, Manitu-taparlik tarzi dinler ise daha ilkel olup “hunter-gatherer” devirlerinden kalmistir.

    Indus nehri dogusunda ise Hinduism ve Budhism tamamen bagimsiz gelismis ve kendi kaynaklari ve rotalari vardir.

    Temelde karar verilmesi gereken soru sudur:
    1) Doganin kurallarina tabi olmayan hicbir varlik bulunamaz.
    2) Doganin kurallarina tabi olmayan en az bir varlik bulunur.

    Bu iki oneri “mutually exclusive” olup, bilesimleri de mutlaka dogru olmalidir, yani:
    ‘(1) OR (2)’
    cumlesinin mantiksal degeri 1’dir (tautology).

    Yazarimiz 2’yi seciyor gibi gorunurken, 1’in yukarida verilen kaynagin yazari tarafindan “sexed-up atheism” olarak da tanimlanan pantheismin alanina da giriyor olmasi ilginc bir orta yol bulma calismasi olarak algilanabilir. Acik secik olmasada herkes kafasinda yukaridaki 2 cumleden birisini secmelidir.

    Iyi yolculuklar.
    Deniz

  • Ufuk Erdogmus

    September 25, 2008 at 1:22 pm

    Yazma antrenmanı ve fikir ısınma turları olarak karaladığım bir yazıdan bu kadar doğru bir tespit çıkarman senin zeka ve bilgi birikiminin eseri midir, benzer mantıksal süreci yaşamış geçmiş olmandan mıdır yoksa benim çok net açıklayabilmiş olmamdan mıdır bilemem ama yaklaşımdaki panteist etki aynen geçerli. Bunun “sexed-up atheism” olarak yorumlanması da inkar edemeyeceğim derecede sağlıklı bir benzetme çünkü fikrin temel çıkış noktası zaten atheism. Çoğu insanın tersine inançların zaaflarından yla çıkarak ateizme değil, mantığın yönlendirmesinden ve ateizmden yola çıkarak ateizmin eksiklerini doldurmaya çalışarak ulaştığım bir nokta şu an beynimdeki görüşler. Yazıda ne kadarı var tartışılır ama “panteism” de “ateizm” de inkar edilemez durumdadır. Buradaki seçim kişiseldir. Benim tahminim bilim birkaç yüzyıla kalmadan bu seçimin doğru cevabını da bize verecektir.

    (1) OR (2) örneğinde de (2) zaten bu konuları tartışma derinliğine inecek herhangi bir kişinin cevabı olmamalı. Cevap (1)dir, ama önemli olan “1) Doganin kurallarina tabi olmayan hicbir varlik bulunamaz.” cümlesinde bulunan “varlık” kelimesinin kapsamı ve doğa kurallarının içeriğidir.

    Hepimiz yolun başındayız sanırım. Fikirler birleştikçe yol alıyoruz. Benim ne düşündüğümün de zaten bir önemi olmadığından tek dileğim kitlelerin ne pahasına olursa olsun doğruya yönelmeleri. Ateizm veya teizm, önemli olan tartışma bu ikisinin arasındaki seçim üzerine değil, teizm kapsamında yapılan yanlış yönlenmelere karşı olmalıdır.

    Keşke yeni bir yazı yazsaydım bunun için ama bir türlü fırsat yaratamadım haftalardır.

  • Deniz Erdogmus

    October 1, 2008 at 4:56 am


    Yazma antrenmanı ve fikir ısınma turları olarak karaladığım bir yazıdan bu kadar doğru bir tespit çıkarman senin zeka ve bilgi birikiminin eseri midir, benzer mantıksal süreci yaşamış geçmiş olmandan mıdır yoksa benim çok net açıklayabilmiş olmamdan mıdır bilemem ama yaklaşımdaki panteist etki aynen geçerli.

    Senin dusunce yapini iyi anlamis olmam ve bu konular hakkinda etraflica dusunmus ve kendimi bilgilendirmis olmamdir belki de…
    ————–


    Çoğu insanın tersine inançların zaaflarından yla çıkarak ateizme değil, mantığın yönlendirmesinden ve ateizmden yola çıkarak ateizmin eksiklerini doldurmaya çalışarak ulaştığım bir nokta şu an beynimdeki görüşler. Yazıda ne kadarı var tartışılır ama “panteism” de “ateizm” de inkar edilemez durumdadır. Buradaki seçim kişiseldir. Benim tahminim bilim birkaç yüzyıla kalmadan bu seçimin doğru cevabını da bize verecektir.

    Zaafi olan sey doga-ustu bir varlik oldugu inanci degil. Bu inancin kuyruguna takilan bin bir turlu gereksiz evrenin isleyisini aciklamaya ve sosyal yasamin duzenlenmesine
    el atmaya calisan safsata… Inanc, ahlak, ve tarih/bilim birbirinden apayri tutulabilecek olgulardir. Bilim zaten (1) numarayi seciyor ama sadece varligi olculebilir olan seyler ile ugrasmayi tercih ediyor. Tabi zaman icerisinde olcum yetenegi artabilir.
    ———————–


    (1) OR (2) örneğinde de (2) zaten bu konuları tartışma derinliğine inecek herhangi bir kişinin cevabı olmamalı. Cevap (1)dir, ama önemli olan “1) Doganin kurallarina tabi olmayan hicbir varlik bulunamaz.” cümlesinde bulunan “varlık” kelimesinin kapsamı ve doğa kurallarının içeriğidir.

    Tanimlari gayet acik, kelime anlami ne ise o. Varlik var olan her hangi bir sey, nesne, ruh (var ise), tanri, ilahlar, manitu (var ise)…
    Doganin kurallari da cok acik. Gozlemledigimiz ve gozlemleyemedigimiz ama var olan her olguyu iceren genis anlami ile evren(ler)…

    Diyelim ki biz E0 varlik kumesini iceren ve dogal olaylari K0 kural kumesi ile idare edilen bir evrendeyiz. Varsayalim ki, (E0,K0) cifti disinda yer alan bir varlik var ama (E0,K0) yapisi icerisinden varligi gozlemlenemez. Yine diyelim ki, (E0,K0) ciftinin varlik sebebi ve niteliklerinin sinirlarini bir sekilde belirleyen de bu varlik. Adi da A olsun. Eger A varsa, (E0,K0) micerisinden olculup olculememesi onemsizdir, o vardir. Demek ki, A’yi ceren bir (E1,K1) cifti bulunmnalidir ve (E0,K0) bunun bir alt kumesi olmalidir. Simdi esas sorular:
    1) Neden (E2,K2), (E3,K3), … olmasin?
    2) A veya Ei, i>0 icerisindeki her hangi bir eleman benim onerdigim orjinal secenekler arasinda (1) ile mi yoksa (2) ile mi ifade edilmelidir?

    ————————-


    Hepimiz yolun başındayız sanırım. Fikirler birleştikçe yol alıyoruz. Benim ne düşündüğümün de zaten bir önemi olmadığından tek dileğim kitlelerin ne pahasına olursa olsun doğruya yönelmeleri. Ateizm veya teizm, önemli olan tartışma bu ikisinin arasındaki seçim üzerine değil, teizm kapsamında yapılan yanlış yönlenmelere karşı olmalıdır.

    Ilahiyat, ahlak, ve bilim (evrenin isleyisini, hayatin olusumunu, sosyal duzenlemeleri iceren her bilim dalini icerecek sekilde) birbirinden ayrilsa, hersey ilgili oldugu konuda soz sahibi olsa zaten senin istedigin amaca ulasilmaz mi?

    1) Insanlar ilahiyat inanclari kapsaminda (1) veya (2) numarali onermelerimden birisine secer ve ona gore kendi goruslerini olusturabilirler ve doga otesi varliklardan, sonraki hayatlardan bahsedebilir, kalplerine huzur getirmeye calisabilirler – veya basit ama aci gercekleri kabullenirler.

    2) Insanlar gunun kosullarina gore adil ve yardimsever bir sosyal yapi olustururlar ve bu ahlak sistemi zamana ayak uyduracak sekilde degisir gelisir. Bunun yukaridaki 1 numarali konu ile ilgisi olmaz.

    3) Evren bir sekilde var olmustur (diye dusunuyoruz, oyleyse vardir herhalde)… ama evren bizlerin kalplerine huzur versin diye olmamistir der, kalbimizin sesi ile degil, aklimizin ve delillerin gosterdigi yonde gercek tarihi ve bilgiyi kesfederiz. Bunu da 1 ve 2 ile alakasi yoktur.

    ——————–

    Sen bir yazi yaz bakalim… Ama iyi dusun, felsefe orta yol arama mekani degildir, ona politika derler. Aklin yolunu izle, kalbini ferahlatmasa da karsina cikanlar… Gercekler aci degildir, sadece bize oyle gelebilir.