Post Image

"Kutlamalar" 1: Kaynaşmak (Yerel Yönetimlerin Görevi)

Geçen haftasonu, Fransa’nın Nis şehrinde 3 hafta kadar süren Mardi Gras (Şişman Salı) etkinliklerinin son iki gününe katıldık. Dünya’nın çeşitli yerlerinde Mardi Gras, Hristiyan geleneği olmaktan zamanla uzaklaşmış, ortak şenliğe dönüşmüş şekilde, genellikle hala tek gün olarak kutlanıyor. Nis ise bu kutlamaları tek gün olmaktan çıkartıp bir karnaval halinde yapan şehirlerden birisi.

Tamamen kişisel tahminimce, ticari marka oluşturma amacının dışında ayrıca Fransa’nın katı laiklik ilkesi sebebiyle bu karnaval Mardi Gras olarak değil de “Carnaval de Nice”, yani “Nis Karnavalı” ismiyle kutlanıyor. Noel zamanında da asılan süslerde çoğunlukla “iyi bayramlar” deniyordu, ki buradaki bayram sözü kutlama anlamında. Bu sayede Noele özel değil, Noel, Hannukah ve yılbaşını kutlayan herkes için ortak bir kutlama mesajı yapılmış oluyordu. O süsler de yine 3 veya 4 hafta kalmıştı.

Nis Karnavalı’nın içerisinde 3 değişik geçit yapılıyor. Gündüzleri “Çiçeklerin Savaşı” diye çevirebileceğimiz bol çiçekli geçit sırasında halk meydanlarda ve kutlamalar için kapatılmış ana yollarda toplanıyor, halkın arasından geçit arabaları ve maketleri geçiyor ve ortalıkta çiçekler uçuşuyor. Bir yandan da müzik çalıyor ve eğleniliyor. 2. geçit de gündüz geçen dev maketler. Maketlerin yüksekliği en az 3 veya 4 katlı bir bina kadar. Maketler hareketli ve o yılın temasına uygun olarak her sene farklı olarak hazırlanıyor. 3. geçit de özel ışıklandırma altında aynı maket geçitinin gece yapılan hali. Bu seneki tema “maskaralar kralı”ydı. Değişik ülkelerin kostümleri, değişik kültürlerin maskeleri ve sahne gelenekleri ile tasarlanmış dev maketler ve maketlerin arasındaki bando takımları, dansçılar vb. geçiti süslüyordu. Resimler için karnavalın resmi sitesine bakabilirsiniz.

Bu girişten sonra tabi ki rahat durmayıp, “gözlemlerimi nasıl Türkiye’ye aktarabilirim” derdimden dolayı fikirlerime geçeyim.

Karnaval alanında ilk etkilendiğimiz ayrıntı karnaval maketlerinin ve geçitteki kişilerin halkın içinden geçmesiydi. İçinden derken, sözlük anlamıyla içimizden. Maket gelince yana kayıyorduk ve dibimizden geçiyordu. Herkes maketlere dokunabiliyor, geçitteki kostümlü kişilerle resim çektiriyor, konfetileri ve sprey oyuncakları ile geçite musallat olabiliyordu. Hele bir de sprey ip vardı ki, zaten herkes baştan aşağı bu fosforlu iplerle kaplanmış oluyordu 15 dakika içerisinde. Bu ayrıntının önemi ise karnavala “dokunma” imkanını vatandaşa veriyor olması. İnsanların bir yere toplanması, geçiti izlemesi bile bir fayda ve kaynaşma ortamı yaratır elbette, fakat geçitle bir olmak, geçitin parçası olmak insana kendini karnavalın bir parçası olarak hissettiriyor. Stadyumda izlemekle yetindiğimiz bayram kutlamalarını düşününce halkı milli bayramlara katmanın sanırım en uygulanabilir yolu bu.

İkincil önemli nokta da bu tür kutlamalara gördüğüm kadarıyla yerel yönetimler tarafından verilen önem. Çok da doğru bir hareket. Amerika’ya ağabeyimi ziyarete gittiğim 3 ayda gördüğüm, yerel belediyenin (ki nüfusu çok az olan bir öğrenci kasabasıydı orası) her haftasonu meydanda halka açık ve bedava yaptığı gösteriler, film gösterimleri ve eğlencelerden çok etkilemiştim. Bizde çok az belediye bunu yapıyor. Ben henüz bir tek İzmir’de Foça Belediyesi tarafından düzenli olarak yapılanlara şahit olmuştum.

Yerel belediyelerin kutlamalarını düşününce aklıma yeni bir açılış için yapılan İbrahim Tatlıses veya Serdar Ortaç konserleri geliyor. Bunlar yine iyi örnekler. Bazı konserlerde adını sanını duymadığım “ünlü”ler bulunuyor. Halk konseri diye insanları bir meydana sıkıştırıp, vitrin mankeni gibi koydukları ünlüleri seyrettiriyorlar. Aslında neler yapılabilecek parayı şarkıcıya verip, insanları kutlamaya “dokundurtmadan”, uzaktan seyrettiriyorlar. Eminim ki eğer doğru düzgün kutlamalar yapılırsa, şarkıcılar sıraya girecektir sahne alabilmek için. Tıpkı eski İzmir Fuarı sahneleri gibi, belirli kutlamalarda sahneye çıkmak sanatçıların hedefi olacaktır.

Yerel belediyelerin temel görevi yaşanabilirliği sürdürmektir. Yaşanabilirlik tanımını ise her kim yapmışsa bize, yanlış yapmış. Yaşanabilirlik yalnızca bir yerden bir yere gidebilmek, elektrik ve suya kavuşmak değildir. Bunlar zaten temel gereksinimler. İlkokulu hatırlayın: “İnsan, düşünen, sosyal bir hayvandır.” İnsanı hayvanlardan ayıran en büyük özelliğinin temel tanımı bu değil miydi? Yaşanabilirlik tanımında da işte bu kapsamda halkı düşündürecek ve sosyalleştirecek etmenler barınmalıdır.

Yerel yönetimlerin temel görevleri arasında halkı kaynaştırmak vardır. Değişik insanlar görmeyen kişi kendini “diğerleri” sandığı kişilerden soyutlar. Diğerlerinin aslında kendisiyle ne kadar aynı olduğunu asla farkedemez. Tanımadığı kişilerle aynı ortamda bulunmayan kişi yabanileşir. Yalnızca tanıdığı kişilere güvenmeye, tanımadıklarından çekinmeye başlar. Yine sonucunda birilerinden soyutlanır. Bunlar çok doğal süreçlerdir.

Aslında insanları kaynaştırmak çok kolay. Tek eksiğimiz, çoğu zaman olduğu gibi, sabır. İnsan hızlı öğrenen, fakat yavaş değişen bir varlık. Değişik tatları, değişik insanları, değişik deneyimleri sunup, sabırla hazmedilmesini beklemek gerekir.

.

Muhtemelen devamı için 1 yazı daha gelecek…