Post Image
By ufukerdogmusFebruary 16, 2009In DenemeselToplumsal

Büyük Adam, Zaman Tanımaz

“Büyük adam yoktur, doğru zaman vardır.” cümlesi aylar önce internette bir yerlerde birşeyler okurken gözüme takılmıştı. Tartışma sitelerinden birisinde birisi imza kısmına bu sözü iliştirmişti fakat ne kim olduğunu, ne nerede gördüğümü şimdi hatırlıyorum. Yalnızca bu sözün kafama kazındığını,geçen aylar içerisinde düşündükçe zaman zaman hak verdiğimi biliyorum. Bugünlerde tekrar aklıma geldikçe artık kısmen yanlış ve yetersiz olduğuna inandığım bu söze değinmek istedim.

Elimdeki en büyük örnek, en çok bilgi sahibi olduğum fakat hakkında pek az şey bildiğimiz Atatürk. Bahsi geçen söz kulağa her ne kadar hoş ve mantıklı gelse de Atatürk örneğinde, özellikle son aylarda okuduklarım ve izlediklerim ile dönem hakkında daha fazla bilgi edindikçe görüyorum ki “büyük” olmak zaman ve mekan tanımıyor.

Aylar önce, Osmanlı’nın Son üçyüz yılını anlatan yabancı kaynaklı bir tarih kitabını okumaya başlamadan önce o dönem, ardından gelen Kurtuluş Savaşı ve Atatürk hakkında aslında hepimizin azıcık bilgiye sahip olduğumuzun farkındaydım. Okudukça, izledikçe, inceledikçe bu bilgi yoksunluğu tokat gibi suratıma çarpmaya devam ediyor.

Herhangi bir konuyu ciddi anlamda incelemeye başlamadan önce hepimiz yalnızca bize sunulan genel bilgiler ve dayatılan fikirler kadarını biliriz. Konu ne olursa olsun. En basidinden yemek tariflerini annemizden öğreniriz, kitabından değil. Gastronomi okumadan, kaynağından incelemeden bilemeyiz hangi yemek aslen nasıl yapılır, veya bizim yaptığımız yemek aslen nedir. En özelinden, anamızdan, babamızdan, çevremizden alırız temel inancımızı, sorgulayana, araştırana kadar onların bize verdiğidir bizim inancımız. Çoğu kimse için de bu hayat boyu aynen devam eder, nesilden nesile de çarpık bir evrim ile sürer gider. Tarih için de durum fen bilgilerine benzerdir. Okulda öğretildiğimiz haliyle birşeyler bildiğimizi sanar, ayrıntılardan uzak, son bilgilerle yontulmamış, son haline de televizyon ve biraz okuryazarsak gazeteler ve internet tarafından yönlendirilmişhaliyle ulaşılmış gerçeksiler bildiğimizi sanırız. Tıpkı Newton kurallarının fizik bilimindeki yetersizliği gibi, çoğu tarih bilgimiz de gerçek fikir yürütme ihtiyacı doğduğunda yetersizdir.

Avrupa tarihi bilmeyiz, Osmanlı’nın çöküşünün örgüsünde bocalarız. Dünya ekonomi tarihi bilmeyiz, krizlerin sebebini anlayamayız. Dinleri bilmeyiz, bizimle aynı inançta olmayanları anlayamayız. Geleneklerin kökünü bilmeyiz, kültürel gelenekler ile din adetlerini birbirine karıştırırız… Örnekler uzar gider. Örneklere yerine göre kendim de dahil olduğum için içimi daha fazla acıtmadan bu öz yerme sürecini burada sonlandırıyorum.

Özellikle Nutuk’u okumaya başladıktan sonra iyice oturan fikrim ile söyleyebilirim ki değişik kaynaklardan okumadan önce bildiğim hikaye aslından çok uzak bir hikayeymiş. Duyduğum bir çok fikrin gerçekdışılığına gitgide ikna olmaya devam ediyorum her yeni kaynakta. Yok “Atatürk yapacaklarını baştan planlamamış”, yok “doğru zamanda Dünya’ya geldiği için bu kadar herşey yolunda gitmiş”, yok “halk özgürlük değil din için savaşmış”… Küçümseyen bu fikirlerin aksine diğer yandan da uçuşan fikirler bir dolu… “Atatürk herşeyi tek başına yapmış”…

Öğrenmenin yaşı yoktur derler. Umarım herkes, işin özünde bu uydurmaların hepsinin yanlış olduğunu öğrenir.

Gerçekten en şaşırdığım bilgi, Atatürk’ün bütün bu süreci ısrarla ve azimle en başından itibaren tasarlamış olması. Daha en başından ne yapacağı, nereye gideceği, hangi adımları hangi sırayla atacağı belli. Bunlar da bilinen gerçekler olduğu için zaten ısrarla her türlü “zararlı kişi” listesinde ismi geçiyor istila kuvvetlerinin elinde. Bu ayrıntı yeterince vurgulanmıyor diye düşündüğüm için burada özel olarak bahsetmek istedim. Bunu da elbette ki yalnızca tek taraflı kaynaklardan değil, yabancı ve yerli kaynakların hepsinden çıkarttığım için korkusuzca belirtebilirim.

Sonuç olarak en başa, bahsettiğim söze dönersek; nihai fikrim odur ki:

“Büyük adam vardır. Zamanı ne olursa olsun yapacağını başarır.”
Örnek olarak uygun koşullara rağmen yanlış hedeflerinden dolayı başarısız olan Jön Türkler, İttihat ve Terakki, 2 meşrutiyet meclisi ve benzeri topluluklar verilebilir. Diğer tarafa baktığımızca ise daha da vahim şartlara rağmen başarmış birisi. Eğer yalnızca doğru zaman yeterli olsaydı, Jön Türkler en kolay vaktinde başarılı olur, bozuk eğilimlerini başarıyla sonuçlandırırdı.

“Doğru zaman da vardır.”
Çok tartışmaya gerek yok, zamanı gelen toplumsal hareketler “akan su yolunu bulur” kuralına dahil olur. Toplumsal hareketlerde birileri elbet öne çıkacaktır. Bu durum onları da “Büyük Adam” saymamıza engel değildir. Fakat “en büyük adam”ların hakkını yememek için bu durumu yalnızca toplumsal ihtiyaç ve zaman ile açıklamamalı, yiğidi öldürsek de hakkına el koymamalıyız.

.

not: Rastgele birisinin yazmış olduğu rastgele bir söz üzerine bu kadar uzun bir yazıyla kafa yorduysam özür dilerim. Bu da herhalde internetin laneti… Her cümle, içi dolu da olsa boş da olsa çığ gibi yayılıyor…