Post Image
By ufukerdogmusFebruary 4, 2009In HaberselSiyasal

Davos Üzerinden

Üzerinden birkaç gün geçtikten sonra, memleketimin kendi iç heyecanından ve nispeten tek taraflı bakış açısını hissetme imkanından uzaklarda, gurbette olmanın verdiği özerklik ile daha çabuk etkisinden kurtuldum son Davos gelişmelerinin. Biraz durulmuş ve sakinleşmiş kafayla dün Can Dündar’ın yazısını (bağlantı için tıklayın) da okuyarak Davos videosunu kendi kaynağından (bağlantı için tıklayın), İngilizce olarak izledim ve kısmen Can Dündar’a katılarak yeni bir ekleme yapmak istedim.

Ben de, her ne kadar tavır ve çevirmen etkisi ile birleşince yurtdışından görünüş olarak duygusal ve hakimiyetsiz gözükse de, Tayyip Erdoğan’ın vermek istediği mesajı doğru bulanlardanım. Burada yapılan hareketin ne kadar doğru, ne kadar sert veya ne kadar yerinde olduğunu tartışmanın artık anlamı kalmadı. Yapılan yapıldı, bundan sonra taşların yerine yerleşme sürecini iyi izleyerek, gidişata daha hakim olmak gerekiyor. Sonuç olarak bence Başbakan’ın çıkışı da hakimiyet sağlama isteğinden kaynaklanıyordu bir bakıma. Yıllardır kendimizi Ortadoğu barış sürecinde tutkal zannederek yaptıklarımızın, dışarıdan asıl tutkalın Mısır, bizim de ince bir cila olarak görülmemiz sonucu önceden tasarlanmış bir hamleydi bana göre. Bence hareketin asıl amacı Orta Doğu’dan yoğun destek aldığımızı göstermek ve batıya bölgedeki duygusal önemimizi göstermekti. Bu amaçla bir hamle yapmanın vakti çoktan gelmişti zaten. Hatırlarsak ne Gürcistan’a ne de Filistin’e girildiğinde Dünya Türkiye’yi dinlememişti. Özellikle Filistin olayında Cumhurbaşkanı’nın görüşmeye çağırılmaması ve arabuluculuk önceliklerin hep Mısır’a verilmesi, zaten bizim ortamdan silinme harekatımızın dahilindeydi. Ne de olsa Orta Doğu’da henüz resmen batı kaynaklı şekilde yerleştirilmiş yönetime sahip olmayan (bir fikre göre İran da dahil) tek ülke biziz .

Davos’un geneline baktığımızda ise ancak Can Dündar’ın yazısında okuduğumda farkettiğim bir ayrıntıyı vurgulamak gerekli. Gazze gibi bir konuda yalnızca 1 saat ayrılmış olması baştan sürenin yetersiz olacağını garantilemiş. Tartışma gidişatı olarak Tayyip Erdoğan’ın da haklı olarak isyan etmesini sağlayan cevap hakkı verilmemesi durumu da olayı tartışma oturumundan çok reklam sahnesine çevirmiş. Herkes tek tur söz aldıktan sonra oturumun bitmesi planlanmışsa zaten aksi beklenemezdi. Bu ve oturumu tekrar izlerken farkettiğim bir kaç ayrıntı ile artık rahatlıkla söyleyebilirim ki Tayyip Erdoğan’ın salonu terketmesi kadar uç bir olay olmasa da, bir olay olmasını bekleyerek tasarlanmış bir oturum bana göre. En azından olay olmasa bile son söz İsrail’e verilerek yaratılan ortam tam bir “İsrail’e de yazık, bırakalım kendilerini savunsunlar, biraz da onlara hak verelim” oyununa dönüyor.

Davos’u düzenleyen özel kuruluşun kar amaçlı olması, Dünya iktisadi düzenine özünde yatan anlam dolayısıyla bağlı ve muhtaç olması, oturumun kimin tarafını tutabileceğini tahmin etmemizi zorlaştırmıyor. Bunun dışında en ilginç nokta, ki biz bunu Başbakan salonu terkettikten sonra gerçekleştiği için kaçırıyoruz, oturumun sonunda ABD temsilcisinin söz alması ve bir konuşma yapmasıydı. Oturumdan bağımsız, tartışmada kim ne derse desin, son söz ABD’nin mesajını alenen veren bu hareket ve konuşmanın içeriği bence oturumun önceden tasarlanmış yapısını vurgulayan en açık örnek. Temsilci konuşmasında Davos ile ilişkili 20 değişik dinin liderinden ortak bir açılamayı sundu. Davos ile ilişkili dini lider demek Dünya Kapitalist düzenine dahil herhangi 20 dini temsilci demektir. Özellikle “herhangi” 20 temsilci diyorum çünkü Dünya üzerinde Papa veya Dalay Lama hariç dini lider kavramı büyük oranda yalnızca bölgesel veya kurumsal olarak desteklenen din adamları anlamına geliyor, ki bu da kim tarafından desteklenirlerse onların tarafı olduklarını gösterir bir bakıma.

Davos ile ilişkili 20 liderin ortak açıklamasında ise Dünya üzerindeki herhangi bir savaşın, sebebi ne olursa olsun “dinler arası iletişim, hoşgörü ve anlayış” ile çözüme ulaşabileceği söylenmiş. Her ne kadar kulağa hoş gelse de bu ayrıntının altında yatan bazı tehlikeler bulunuyor:

    1. Yapılan herhangi bir savaş dini anlayış ile çözülür açıklaması, Dünya gidişatının din başlığı altına tekrar alınması anlamına geliyor. Sorunlar diplomasi veya anlaşmalar ile değil, ancak dini hoşgörü ile çözülecekse bunun Ortaçağ Avrupası düzeninden pek farkı kalmıyor. Uzun vadede olasılık olarak  “hoşgeldin feodalizm” diyebiliriz. Ufak bir ihtimal olsa da, bu tür açıklamaların kitleler üzerine etkisi kestirilemez olduğundan dikkate alınması gerekir.
    2. Yapılan savaşlar, konusu ne olursa olsun dini uzlaşma ile çözülüyorsa, içten içe savaşlara dini anlam yüklenir. “Dinler arası çatışma olmazsa savaş olmaz, demek ki savaşlar dinler arasındaki çatışmalar ile çıkar, demek ki savaşlar dinler arasındadır” şeklinde bir dizi duygusal sürece girilebilir.
    3. Açıklamayı hazırladığı iddia edilen dini liderlerin yalnızca Davos ile ilişkili kişiler olması, Davos diye özetlediğimiz Dünya Ekonomik Forumu’nun aslında Dünya’daki kapitalist ekonominin sürdürülegelmesi için hazırlanan bir sahne, pazar, panayır olması, açıklamayı hazırlayan dini liderlerin “din”den çok “ekonomik” etkileri olduğunu gösterir. Eğer bu şekilde bir açıklama gerçekten “dini” bir uzlaşma sonucu olsaydı bu ne bir ekonomik sahnede ne de özel bir kuruluşun çatısı altında olurdu.
    4. Yapılan onca tartışmadan (1 saat ne kadar olabilirse) son sözü çıkıp ABD temsilcisinin söylemesi de yerine göre “siz istediğiniz kadar konuşun, tartışın… Son sözün kimde olduğunu unutmayın.” mesajını verir. Mesajın içeriğinde de dini öğelerin kullanılarak popülist duyguların istismar edilmesi de yüzyıllardır alışılagelmiş bir taktik olduğundan ayrıntısına girmeye gerek bile görmüyorum.

      Sonuç olarak her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı haklı bir tepki de vermiş olsa, her ne kadar yapılan uygulamada sorunlar olduğu için bu sonuç ortaya çıkmış gibi gözükse de, bana göre baştan tezgahlanmış bir oyuna alet olmuş olduk. En azından bu oyunda beklenmedik bir hamle yaptığımız için biraz zaman kazanmış olduğumuzu umuyorum, elbette ki yarattığımız bu beklenmedik(?!) etkiyi iyi değerlendirmemiz gerektiğini unutmadan.