Post Image

Dünya Liderleri (Sağolsunlar) Krize Çözüm(!) Arıyor

Haberler için gözümüzü öyle bir batıya dönmüşüz ki sormayın gitsin. Dünya dediğimiz zaman bile artık Batı’dan başka tanım düşünmüyoruz. Sanıyoruz ki batı öylesine kusursuz, öylesine hatasız…

Bunun en son örneğini geçenlerde Başmüzakerecimiz Egemen Bağış hepimize verdi, en azından haberleri takip edenlere… Hakkımızı ve isteklerimizi korumakla ilişkili müzakere görevinin ilk gününde muhteşem bir müzakere ve pazarlık anlayışıyla itiraf etti batıya olan muhtaciyetimizi(!). “Avrupa Türkiye’nin Diyetisyenidir” benzetmesinin ardından açıklamasında başmüzakerecimiz kabaca “Avrupa doğrusunu bilir, ne derseniz biz yapmak zorundayız” dedi. Anlayacağınız durum iyiden iyiye çığrından çıktı. Müzakerecimiz yaman, halimiz duman.

Yorumsuz hatırlatma:

“Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”

– Mustaka Kemal Atatürk

Gelgelelim batının biz onlara yamanmaya çalışırken nelerle uğraştığına…

Batının şu sıralar en büyük sorunu, ikinci kez alenen patlayan, büyük krizden kurtulmak, kurtulurken de insanlara bir daha kriz olmayacağı masalını yutturmak. Değişik yöntemleri var bu amaç doğrultusunda…

Örneğin değişik tehditlerle mevcut ekonomik düzene destek vermeyenler veya tepki koyanlar ezilmeye çalışılıyor. Bunun son örneğini BM genel sekreterinin “kriz bazı devletlerin sonu olacak” açıklamasında gördük. Gizli gizli de değil, alenen, sözümüzü dinlemezseniz arada kaynar gidersiniz tehdidini veriyorlar anlayacağınız.

Bir yandan da “hangi ülkeler kalsın, hangileri gitsin” dercesine kendi kendilerine planlar yapıyorlar. Bunun en somut organı elbette ki NATO. Son NATO zirvesinde alınan kararlarla Afganistan sıradaki kurban seçilirken bazı NATO ülkelerinin rica minnet nazlanmalarıyla aradan kaynayan gariban ülkeler de yok değil (Bkz. NATO’nun Afganistan kararı ve Yunanistan’ın Makedonya’yı vetosu ile ilgili haber).

Son olarak da, masum ve habersiz halklar bu sırada çok yıpranmasın da isyan etmesin diye, bu “kontrol edilemez” küresel kriz için “mucizevi” çözüm aradıkları havası yaratıyorlar. Bunun için görevli organ da şu sıralar G20 zirvesi (Bkz. G20 zirvesi ile ilgili haber). Dünya liderleri sağolsunlar bizim için(!) krize çözüm(!) arıyorlar. (Ayrıca, G20 zirvesine katılan Başbakanımızın fotoğrafta “Dünya Lideri Obama”‘nın yanını yer kapmış olması dikkatimden kaçmadı. Başbakanımız yaman, halimiz duman… Fakat konumuz bu değil.)

G20 zirvesinin asıl amacı krize çözüm bulmak dedik. Hatırlarsanız krizin çıkma sebebi; kontrolsüz verilen borçların karşılanamaması ve ardından finans akışının durup, borcunu ödeyemeyen kredi sahiplerinin iflas etmesiydi. En azından kabaca bu şekilde tanımlayabiliriz. Şimdi de G20 zirvesinin ilk toplantısıyla ilgili yazılan bu haberden bir parçaya göz atalım:

“….yayımlanan sonuç bildirgelerinde, küresel büyümenin canlandırılması, borçlanmanın desteklenmesi, küresel finansal sistemin güçlendirilmesi, her türlü korumacılıkla mücadele, çabaların süreklilik arz etmesi, serbest ticaretin önünün açılması, bankalara likit desteği….”

Daha nasıl gözünüze sokardım bilemiyorum… Koyulaştırdığım kavramlar ne anlama geliyor?

Küresel büyüme ve küresel finansal sistemi: “Para” Yazı Dizisi‘nde de kabaca bahsetmiştim bu konulardan. Mevcut “küresel” parasal düzende büyüme demek, borcun artması demek, sabit enflasyon demek ve dolaylı yoldan üretimin değil, tüketimin artması demek. Krizde çektiğimiz acılar bunlar yüzünden değil miydi sanki?

Borçlanmanın desteklenmesi(!): Yorum yok…

Serbest Ticaret: Krizin en büyük etmenlerinden birisi küçük yatırımcıların ve tüketicilerin para akışını durdurması, yani batması veya fakirleşmesiydi… Peki serbest ticaretin desteklenmesi bu şartlar altında uzun vadede kime fayda sağlar? Anladınız siz onu…

Bankalara likit desteği: “Para” Yazı Dizisi‘nde de bahsettiğim gibi bankalar likit desteği demek, piyasaya para eklenmesi demektir. Enflasyon oluşacak sorunlardan en zayıfı olacaktır. Bankalardaki sanal para artışı, durma noktasındaki para akışını desteklemek için yine riskli kredilere yol açacak, 1930-2010 aralığından çok çok daha kısa bir sürede daha da büyük bir krize yol açacaktır.

Biz de bu sırada hak, hukuk, küresel adalet için değil; arada kaynayıp gitmemek, Obama’nın yanıbaşında resimde çıkıvermek gibi şeyler için mücadele veriyoruz. Bize dokunmayan yılan aman bin yaşasın.

Ben daha ne diyim…