Post Image

Herkes Merkez Olursa…

Herkes “merkezdeki boşluğu” doldurma telaşında. Şu anki durumda merkezdeki boşluğu her ilde %30 oy alarak dolduran AKP bile yıllardır merkez partisi olduğunu ispatlama yarışından geri kalmamak için ne yapacağını bilemiyor. Gerçi son kabine değişikliğiyle görüntüde özlerine, söylemlerde de iyice batıya yaklaştılarsa da yine de bu iddiaları halen devam ediyor.

Geçenlerde yeni duyduğum “Türkiye’nin en genç partisi” GTP ile ilgili bir çok kaynak okudum. Genç yaşına rağmen hakkında binbir türlü iddia edinmeyi başarmış genel başkanları olan arkadaş, hiçbir somut politika üretmeden kulağa hoş gelen bir ton lafla geleceğin merkez partisi olduğunu sanıyor.

Eskilerden ANAP rahmetli oldu ama DP hala debelenişini sürdürüyor. Bugün de Hüsamettin Cindoruk başkanlığa adaylığını açıklamış. Demirel de arkasındaymış söylediğine göre… Birleştirici olacaklarmış, Türkiye bölünmezmiş, yeni anayasa gerekliymiş, yargı düzenlenmeliymiş… Kulağa hoş gelen tipik “merkez kapmaca” söylemlerinin hepsi ona göre olmalıymış.

Öte yandan hala Mesut Yılmaz’ın “seçimden sonra kuracağım” dediği “merkezdeki ihtiyacı karşılayacak” partisini bekliyoruz. Oradan da benzer söylemler geleceği kesin.

Hafızalarımızı azıcık zorlarsak Abdüllatif Şener’i de hatırlarız. O da seçimden sonra “Yeni Oluşum Hareketi”ni partileştirmeyi ve “herkesi kucaklayan merkez bir parti” kurmayı hedeflediğini söylemişti. Onu da heyecanla bekliyoruz.

Geçen seçimlerde AKP’nin aldığı oyları “merkeze gidene oy akıyor” şeklinde yanlış yorumlayan bugünkü muhalefet de çeşitli yaklaşımlarla payını alma derdinde yıllardır. MHP sivriliklerinden kurtulup merkeze yaklaşma hesabında geçmişinden kalan kirleri keselemeye çalışırken, CHP de merkeze yanaşmayı din ve Atatürk sömürüsü yardımlı “açılımlar” yapmakla eşdeğer sanıyor.

Sonuç olarak herkes bir “merkez” lafıdır tutturmuş. Sorsan hepsi Türkiye’yi kucaklıyor. Bunun sonunda da kimin kimi (afedersiniz) kucakladığı gerçeği yıllardır değişmiyor.

Siyasette “merkez olmak” denen şeyin ya doğrultusuzluk ya da tutarsızlık olduğunu anladığımız zaman ancak bu “merkezcillik” modası geçebilecek diye umuyorum. Halbuki Cumhuriyet düzeninin en güzel yanı değişime kendiliğinden ayak uydurabilmesidir.

Herkes “merkez” olursa ne değişim olur ne de gelişim.

.

Bakınız bilimsel olarak da “merkez”e bağlı kalmanın sonucu aynıdır:

merkezkac_kuvveti

2 Comments

  • omer

    May 6, 2009 at 6:40 pm

    “Halbuki Cumhuriyet düzeninin en güzel yanı değişime kendiliğinden ayak uydurabilmesidir.”

    Ufukcum son paragrafta yeni bir onerme ortaya atip onunla bitirerek Turkce hocandan kirigi kaptin 🙂

    Ote yandan, degisimi saglayan cumhuriyet degil, demokrasidir. Cumhuriyet sadece yonetim bicimini belirler ama yoneticilerin nasil secilecegini soylemez. (Iran da cumhuriyet mesela ya da Suriye) Ama demokrasi yoneticileri nasil sececegini belirledigi icin (secimle) ve liberal degerleri (freedom of speech, pursuit of happiness vb.) kosul kostugu icin degisimi gerceklestirir ama bu yine kendiliginden olmaz. Tartismalarla, yenilgilerle, galibiyetlerle olur. Ama demokrasi’de kesinlikle darbe olmaz. Demokrasi olmasinin da nedeni budur. herkes sistemde kendine yer bulur. Darbeye gerek duymaz.

    Gelelim asil soyledigin seye, kesinlikle katiliyorum. Zaten gercek demokrasi’de partiler hipermarketler gibi herseyi kapsayip hic bir seyi beceremeyen partiler degildir.

    Ornekle gidelim. Ingiltere’de Liberal Parti liberaldir, Isci Partisi sosyal demokrattir ve Muhafazakar Parti muhafazakardir. Herkes de kendi tabanina hitap eder ve o secim evresinde ulkenin demografisinde hangi dusunce akimi ulkeyi daha ileri goturecegini konusundaki gorus yogunluktaysa, o parti zafer kazanir ve digerleri yenilir. Boylece, yonetim kavgasiz, gurultusuz ve en onemlisi *darbesiz* el degistirir ve yeni yoneticilere yol acilir. (Ingiltere Cumhuriyet degildir hatta *ilkel* yonetim bicimi monarsiyle yonetilir)

    Blogunda yazdigim ilk yorum oldugundan, yazilarini takip edip “freedom of speech” kapsaminda seni takdir ettigimi soylemek isterim 🙂

  • Ufuk Erdoğmuş

    May 7, 2009 at 10:31 am

    Sonuçta aynı şeyi düşündüğümüz ortada. 🙂

    “Demokrasi” konusunda ise özel olarak “Cumhuriyet” terimini kullandım.

    Bu kararımdaki ilk düşünce adımım envai sayıda yazıda, arkadaş sohbetlerinde vs. sıkça belirttiğim üzere; bugünkü popülist kullanımıyla “demokrasi” teriminin gerçek anlamından çok uzağa saptırıldığını düşünmem. Kanımca, artık bahsi geçen malum terimi kullanan bir kişinin gerçek ve öz felsefi /sözlük anlamıyla “Demokrasi”den mi bahsettiğini yoksa popülist haliyle aşırı liberal koyun gütme yaklaşımında mı bulunduğunu kestiremez hale geldik. Dolayısıyla açık olması açısından başka bir terim ile aynı şeyi ifade etme gereği duydum.

    “Cumhuriyet” terimini seçmemin sebebi de aslında açık diye umuyordum. Cumhuriyet de bir tür “Demokratik” (halkın iradesine dayanan) yönetim biçimidir. Ayrıca bizim devletimizin yönetim biçimidir. Dolayısıyla kanımca Cumhuriyet terimi de “halkın iradesi” anlamında ihtiyacı karşılıyor, üzerine bir de kendi koşullarımızı değerlendirmeye katmış oluyor diye düşünüyorum.

    Yamuluyorsam doğrultuverin. 🙂