Post Image

Sola Kalan, Dona Kalır…

İstanbul’da IMF toplantıları başladı. Uzun süredir planlanan ve değişik kampanyalarla halka duyurulmaya çalışılan IMF ve Dünya Bankası karşıtı eylemler de aynı saatlerde İstanbul’da başladı. Fakat umulan olmadı.

Eyleme, sayıyı her kaynak farklı verse de, birkaç bin kişiden fazla olmadığı anlaşılan bir grup katıldı. Olması gerekenin veya beklenenin oldukça altında bir sayı bu.

Eyleme katılanların taşkınlıkları sıradan bir Türkiye içi siyasi eylem görüntüsü çizdi. Polis yine aynı müdahaleleri yaptı. Şu ana kadar 1 gösterici hayatını kaybetti.

Dış basın gösterileri “ufak sol partilere mensup eylemciler” tarafından gerçekleştirilen anarşist tavır olarak tanımladı. Polisin müdahaleleri “kontrol altına aldığını” yazdı.

Özetle şahsen benim haftalardır heyecanla ve merakla beklediğim ana eylem, beklenenden çok uzağa düştü.

Sebeplerini düşündüğümde ise geçen birkaç günde olanlar bir film şeridi gibi gözümün önüne geldi.

Önce IMF başkanına ayakkabı fırlatıldı. Basında “yaratıcı değil”, “kopya eylem” gibi burun kıvırmaların yanısıra, eylemi gerçekleştiren kişi için “sol görüşlü gazete yazarı” sıfatı sıklıkla kullanıldı. Eylem bir anda Bush’a yapılan hareketin anlam ve içerik olarak birebir aynısı olmasına rağmen, muhafazakar Arap eyleminin tam aksi yöne, “aşırı solcu” eylemine dönüştürüldü. Dış basında da satır aralarında bu şekilde bahsedildi.

Aylardır Facebook başta olmak üzere her yerde ister istemez karşıma çıkan IMF ve Küresel ekonomi karşıtı milliyetçi videolar ve yorumlar bir anda kesildi. Arkadaşlarım dahil, bu tür notları gördüğüm kişiler yalnızca “sol” görüşlüler olarak kaldı. Bir anda ne olduysa sağdan ses kesildi.

Özetle bir şekilde yapılan eylem, bugün yapılacak eylemler ve IMF karşıtı isyanlar “aşırı sol”un başına kaldı.

Kabul edelim. Yalnız bizim halkımız değil, Dünya’nın çoğunluğu “sol” dendiği zaman ne olduğunu bilmeden burun kıvırır. Türkiye’de ben bile kısacık ömrümde kaç parti gördüm “sol parti” damgasını yediği gibi eriyip biten. Obama için bile bugün Amerika’da kalkıp bazıları “solcu olmak” sebebiyle Facebook’ta “öldürülmeli mi?” diye anket oluşturabiliyor.

Özetle, sol demek, kitleler için öcü demek. Sol varsa, “aman boşver bulaşma” demek…

IMF eylemlerinde de sanki bu tiksinti vardı.

Aylardır krizi bahane edip kapitalizm ve ABD düşmanı kesilen “sağcı” gençleri bugünkü eylemde görmedik. En üst düzey AB yetkilisine “şerefsiz” diyerek milliyetçilik pompalayan köşe yazarının ayakkabı eylemine nispeten burun kıvırışını gördük. Her konuda kükremesini bilen en büyük gençlik kitlemizin bir anda kedi gibi köşesine çekilip susmasını izledik.

Ve sonunda bugünkü eylem birkaç “aşırı sol” partiden başka pek de kimsenin katılmadığı bir vasati eylem olarak tarihe geçti. “Aşırı sol” eylemlerin hepsinde olduğu gibi bir yerler kırılıp döküldü, polise şiddetle sataşıldı. Hedef IMF olmaktan, konu da halkı kurtarmaktan uzaklaştı.

Eylem, biraz da uzaktan baktığımdan olsa gerek, beni tatmin etmedi.

.

Peki ne olması gerekirdi? Nasıl olmalıydı?

Öncelikle partilerüstü bir eylem olmalıydı, çünkü mesele Türkiye üstü, siyaset üstü bir meseleydi. Sorun açlık sorunuydu. Sorun insanlık sorunuydu.

Eylemde hiçbir partinin hiçbir şekilde kendisini öne çıkarmaya çalışmaması gerekirdi. Bunu baştan düşünmelilerdi ki birbirini “karşıt” görüş sanan sözde sağcı ve sözde solcu, emperyalizm karşıtlığı konusunda birleşen herkes eyleme katılmalıydı.

Konu o kadar önemliydi ki, seni beni bırakıp, bizim için, herkes için birlik olunmalıydı.

Olunamadı, belki de oldurulmadı.

Eylem günü geldiğinde de ne olursa olsun hiçbir şekilde zarara yol açılmamalıydı. Amaç, konu hakkında fikir ve bilgi sahibi olmayan halkı konu hakkında bilgilendirmek, dikkat çekmek olmalıydı. Şiddetle, taşla sopayla çekilen dikkat, nefret olarak aynen sırtını dönecekti elbet. Bu baştan bilinerek Taksim’e gidilmeliydi.

Eylem ibret alınacak şekilde gerçekleşmeliydi ki küresel kodamanlara “bakın şu çapulcu anarşistlere” dedirtme imkanı sunulmamalıydı.

Mevcut düzen yüzünden her gün yeterince insan açlıktan ölüyor. Birileri birilerinin malını, emeğini, toprağını, kaynağını, hayatını çalıyor. Sömürge düzeni sürüyor. Buna dikkat çekilmeliydi.

Kimse ölmemeliydi.

.

Allah rahmet eylesin.

.

.

not: Özel olarak tırnak içinde kullanılmış terimler, yaygın tanım ve kanıları tiye almak için tırnak içinde kullanılmıştır.

5 Comments

  • Ovgu

    October 7, 2009 at 1:50 pm

    Sol değişim olduğu-olması gerektiği için normaldir. Sağ genelde varolanı tutmaya yönelik siyaset üretir. Eylemciler uca itilerek yine istenen başarılmıştır, yine halkımız aç da kalsa bir dahaki seçime kadar sineye çekip, sandıkta cevabı verecek, sonra tekrar yıllarca bekleyecektir. Millet bisikletlere arabalar yol vermediği gerekçesiyle 1000 kişi toplayıp eylem yapıyor, bizim ülkemizde 18 MILYON kişi fakirlik sınırının altında, çoluğu çocuğu alıp sokağa çıkacağımıza olayı yine belli gruplara havale ediyoruz.
    Yolumuz uzun…IMFye karşı bile bir olamıyorsak, işimiz zor.

  • Bekam

    October 8, 2009 at 9:35 am

    Aynı konuya, farklı bir bakış; Gamze Erbil’den:

    http://haber.sol.org.tr/yazarlar/gamze-erbil/kuresel-standartlardayiz-19000

  • Ufuk Erdoğmuş

    October 8, 2009 at 10:20 am

    Bekam’ın eklediği Gamze Erbil’in yazısının da kesin okunması gerekir. Sonuçta söylenende haklılık payı var, medya bu konuda her konuda yapay olarak yaptığı gibi ikiye ayrılmıyor, bilhassa düzenin tarafında birlik oluyor çoğu zaman. O yüzden yapılan kışkırtmaları gözardı edemeyiz.

    Tarafsız bakışı yakalamak için en azından, bu yazı okunmalı.

    Fakat yine de eyleme yüzüne maske takıp giden kişilerin niyeti baştan bellidir bana göre. İsterse birisi kalkıp “ama fişleniyorlar” veya “kişisel güvenlik” falan desin.

    Gandi’nin yaklaşımını mantıklı ve doğru bulmuyorum fakat az kişiyle şiddettense çok kişiyle pasifizmi tercih ederim sanırım. Kötünün iyisi diyebiliriz.

  • Bekâm

    October 13, 2009 at 10:47 am

    Ufuk seni tanıdığımdan beri sürekli ortada, tepede, sınıfların ve dolayısıyla siyasetin üzerinde konumlandırmaya, tarihsel olaylara objektif bakmaya çalışıyorsun ki dünyada böyle bir tarihsel anlayış yok.

    IMF, emperyalizm, kapitalizm; kısacası burjuvazi karşısında sol, sosyalist, devrimci yapılar taraftır. Nasıl diğer taraf da bir tarafsa. Emekçi kitleler ise tarihin kimi sıçrama kesimlerinde fiilen, devrimci dönem dışı dönemlerde de tarihsel olarak taraftır; bu taraflık sınıf karşıtlığından gelir.

    Bu noktada “yüzüne maske takıp gelen kişilerin niyeti” mutlak sorgulanmalıdır; ama bu ancak ve ancak soldan yapılacak, sol tarafı güçlendirecek şekilde sorgulanmalı, tartışılmalı; bu gruplar doğru eylem ve siyaset çizgisine çekilmelidir. Aklı başında devrimci yapılar da zaten bunu yapmaktadır. IMF ve maskelilere eşit derecede durarak söz söylemeye çalışmanın kimi meşru göstereceği açıktır. Aslında tarihsel olarak meşru olmayan asalak tarafı.

    2004’te NATO eylemlerinde diğer sol yapılar TKP’yi “kapıları kapatıp pikniğe gitmek”le suçladılar. Çatışmadığımız için TKP’ye çok kızdılar.

    Ancak TKP’nin hatası 28 Haziran gününde, çatışmama kararı almasında aranmamalıydı. Neden 15 bin civarında bir katılımda kaldı, neden 150 bin kişiyi NATO’nun karşısına dikemedi. Sorun burada aranmalıydı. Bu soru zaten tüm sol için yanıtının bugün de verilmesi gereken bir soru olarak duruyor.

    Demem o ki, az kişiyle şiddet marjinalleştirir. Ama emekçi sınıfının şiddeti ayrı bir konudur. O gün orada 4-5 bin kişi değil, 500 bin emekçi, devrimci, komünist olsaydı ne IMF vadisi kalırdı, ne toplantı.

    Aynı onbinlerce emekçinin ve KKE üyesinin 90lı yıllarda Clinton’un uçağının Atina’ya inişini bile engellemesi, gerisin geri yollaması gibi.

    Aynı 15 – 16 Haziran kalkışmasında yüzbinlerce emekçinin sel olup İstanbul’da akması gibi. Videolarına göz atmakta fayda var.

    Marx taraftır, bilimdir.

  • Ufuk Erdoğmuş

    October 13, 2009 at 11:11 am

    Burada benim söylemek istediğim şeylerden sanırım en önemlisine sen ısrarla ters düşmüşsün.

    Solun taraf olması, bilimin, aklın, tarihin sorgulanması bir yana dursun, onlar bu eylemden bağımsız kalsın ve şu cümle ile özetleyeyim:

    IMF karşıtı bir eylemde yalnızca “emekçi” sıfatını kabul eden emekçiler değil, yalnızca “solcu” olduğunun farkında olan sosyal adalet yanlıları değil; her kesimden hakkın, adaletin ve tam bağımsızlığın tarafında olanlar katılmalıydı.

    Bu eylemde ise bu tanımın yalnızca “sol” ve “komünist” kısmının bir parçasını gördük. Bu da solun yüzyıllardır kapsamayı, erişmeyi beceremediği ezilen çoğunluğu bir kez daha olaya dahil edemediğini gösteriyor.

    Bence siyasi görüş, olduğumuz taraf ve felsefi duruşumuzu bir kenara bırakıp olaylara özel ve özerk birlikteliklerin peşine düşülmeli. Ancak o zaman anlamlı ve destekli hareketler oluşacaktır.

    Tarih bu tür başlayıp rayından çıkan kitleleri de sıkça ortaya çıkarmış, doğurmuş olsa da rayından çıkan her hakeret de zamanla eridiği için bundan doğacak çok hayati bir sorun olmadığına inanıyorum.

    Önemli olan, asıl sorun üzerinde birleşmek değil mi? Önemli olan sömürüye, emperyalizme, yeni nesil kölelik düzenine karşı koymak değil mi? Önemli olan kardeşlik, eşitlik ve bnağımsızlık değil mi?

    O halde sen, ben diye ayrılmanın hiçbir koşulda yeri yok. Medya bunu ayırmaya çalışacaktır, ancak solun da artık kendini “sol” diye ayırmayı bırakması gerekmiyor mu?

    Kitlelere ulaşmak için sanal sıfatlardan, yapıştırma kimliklerden bağımsız eylemler gerekiyor bence.

    Bütün bunların günü de bence yavaş yavaş geliyor.