Post Image
By ufukerdogmusFebruary 3, 2009In BenselDenemesel

Tecrübelerin Yanılsaması

İnsan sosyal bir canlı. Doğası gereği diğer insanlara, bağlı olduğundan güvenen bir canlı. Bu özellik sayesinde aslında tarih boyunca bir çok sorunun üstesinden gelebildi değişik insan toplulukları. Birliklerini, birlikteliklerini koruyamayanlar eriyip kaybolurken, bütünlüğünü koruyanlar uzun dönemlere şahit oldular.

Topluluklar ile bireyler arasındaki farklar sayısız. Sosyoloji ve psikolojinin birbirinden ayrı iki bilim olmasının da temelinde bu fark yatıyor. Eğer insanlar topluluk halinde de birey gibi davranıp düşünseydi bu iki bilim “insan bilimi” olarak adlandırılır, tek çatı altında toplanabilirdi. Olmadı, olamadı, olmamalıydı. İnsanlar bireysel olarak kendilerini bütün ile bir ve eş zannettikçe yanılsamaya kapılıyorlar. Bunun en güzel örneği çoğunluğun haksız olduğu zamanlardır. Hiç de azımsanmayacak sayıda olan bu çoğunluk yanılması, çoğu zaman politik bir silah olarak kullanılsa da, demokrasi ile aldatanların ilk kalkanı olsa da, yine de kabullenmemiz ve insan olduğumuzu hatırlayarak birlikte yaşamayı öğrenmemiz gereken bir özellik.

Yapımız gereği insanlar ile ilişki kurmayı severiz, tercih ederiz. Yemek tarifini internetten bulup denemek ile birisine sormak arasında fark vardır, biliriz. Dersi kitaptan okuyarak anlamaya çalışmak ile öğretmenden dinlemek arasında fark vardır, biliriz. İnsanı tercih ederiz, insana güveniriz.

Bu evrensel yaklaşım zaman içerisinde bizde ilginç bir güven depolamıştır ve bu güvene bağlı olarak da karşılığında bir güven verme ihtiyacı doğmuştur. Birisine bir şey sorduğumuzda tüm iyi niyetimizle yardımcı olma, bildiklerimizi aktarma gayreti doğmuştur. Bütün bu güzel insan ilişkilerine karşın, aynı zamanda bu güven dizisi sonucunda bazı aksaklıkları da beraberinde getirmiş olsa da biz bu karşılıklı güven alışverişini zorunlu kabul etmiş, sevmişizdir.

İnsanların ilişkisi mutluluk, paylaşım ve güven verir herkese. Bunun yanında bilgi de aksak halde aktarılsa da aradan kaynar gider. Bu temel sorunu son 3 ayda defalarca hayatımda birinci elden yaşamış birisi olarak nihai fikrimi paylaşmayı uygun görüyorum.

Bilgi, tarafsızdır, tarafsız olmalıdır. Bilgi duygu olmadığı gibi, yoruma açık da değildir. Bilginin tarih tarafından ispatlanmış en şaşırtıcı özelliği ise asla ve asla tam olarak bütün ve doğru olamayışıdır. Bilimsel bilgiden gündelik bilgiye kadar aslında bildiğimiz hiçbir şey, bilginin doğası gereği katıksız doğru değildir. Yanlış olmasa bile, ya ufak hataları veya pürüzleri vardır ya da eksiktir. İşte bu sebepten benim bu konudaki fikrim her zaman herkesin kendi bilgisini geliştirmesinin insanlık için en önemli araç olduğudur. Herkesin kendi bilgisini geliştirmesi, ardından bunları tartışarak geliştirmesi ile doğacak ilerleme babadan oğula, hocadan mürite, öğretmenden öğrenciye aktarılan bilgiden kat kat hızlı büyüyecektir. Kıyaslandığında, birisi bir çatlaktan sızan belirli miktardaki su iken, diğeri birleşerek çoğalan çığ gibidir.

Bilginin en basit örnekleri gündelik bilgilerdir. Gündelik bilgiler aslında yalnızca bizim kısıtlı tecrübeleremiz ile vardığımız sonuçlar, her ne kadar matematiksel olarak yaklaşmasak da bir çeşit kendi geliştirdiğimiz tümevarımlarımızdır*. Bu mantıkla bakıldığında gündelik bilgilerimizin tümü aslen sadece kişisel tecrübelerimiz veya yorumlarımızdır ve yanlış olma ihtimaline sahiptir, fakat biz bunu asla hesaba katmayız.

2 ay önce Fransa’ya taşındık. Taşınmadan önceki 1 ay ve taşındıktan sonraki 2 ayda sayısız örnek bize ispatladı ki gündelik tümevarımlarımızın tümünü yanlış varsaymak bazen zaman kazandırabiliyor.

Türkiye’de defalarca duyduğumuz üzere bana vize verilmeyeceği “gerçeği”ne rağmen Nesli ile aynı vizeyi ve hatta oturma izni hakkını hiç zorlanmadan aldığımda aslında bu sonuca varmıştık. O zamanlar yalnızca Türkiye’de yaşamış olduğumuzdan “insanların bildikleri” şeyleri aslında bilmedikleri, sadece tümevararak tahmin ettiklerini Türkiye’ye özel bir durum sanıyorduk. Burada öğrendik ki bu durum da tüm insani özellikler gibi evrenselmiş.

Fransa’ya geldiğimizden beri, “2 haftada ev bulunamaz”, “o fiyata öyle ev olmaz”, “şu kadarın üzerinde ev bulursan Fransa’da yasalar tutmana izin vermez çünkü maaşın şu kadar”, “oturma izni için özellikle şu sigorta gerekli”, “şu sigorta için özellikle oturma izni gerekli” gibi çoğu aslında kurallara bağlı olduğu sanılan bilgilerin bile ne kadar sıklıkla yanlış yönlendirilmiş olduğunu gördükten sonra bir defa daha dün başka bir örnekle yaşadım ki gündelik bilgiler kişiye özeldir. Başkalarının özel bilgileri, yorumları yalnızca fikir edinmek için kullanılmalı fakat katıksız gerçek olarak algılanmamalıdır. Sonuç olarak defalarca gördüm ki kurallar bile insanlar tarafından uygulandığı için tecrübeden tecrübeye, kişiden kişiye uygulamadaki ufak değişmeler bile sonuçları büyük ölçüde etkileyebilir.

Burada kimseyi dinlemeyip herkesin burnunun dikine gitmesini değil, bilhassa bambaşka bir şey yapmasını öneriyorum. Herkesi dinleyip, ondan sonra kendi gerçekliğini oluşturmayı. Geçen iki ayda insanların bildikleri “gerçek”ler ile (ki bu insanlar zaman zaman işleri gereği konunun uzmanı olan kişilerdi) hareket ederek haftalar kaybettim. Son iki ufak denememde Nesli ile aramızda konuşurken ısrarla bilginin kaynağına inmek veya kendimiz denemek yoluna gittiğimizde gördük ki ilk denemede istediğimizi aldık.

Belki ben de eksik veri ile tümevarıyorum. Belki ben de şu anda başkalarını yanlış yönlendiriyorum. Fakat bildiğim tek şey, ısrarla, hiçbir şey bilmediğimizdir (Sokrates’e saygılar). Ne ben, ne başkası, basit anlamda düşünürsek bilgi, öğrenilen ve biten bir şey olmadığı gibi, kişiden kişiye tekrar tekrar ele alınması, denenmesi, incelenmesi gereken öğelere sahip olabiliyor.

Bu fikri genelleyerek de aslında hayatlarımızda toplumsal olarak kalıtımsallaşmış bazı sorunlara çözüm yolu açılabilir. Bilimde son gelişmeleri takip etmeyerek yorumlanan haberler insanları yanlış yönlendirmekten uzaklaştırılabilir. Yanlış bilgiler üzerine kitaplar yazmak yerine insanlar kendi doğrularına yönlendirilebilir. Kim bilir, bu sayede belki bir gün insanlar en kutsal saydıkları inançları için bile birilerinden duyduklarına değil de asıl kaynağına güvenmeyi akıl edebilir. Sonuçta hepimiz insanız ve hiçkimsenin yorumu bir diğerinden üstün değildir.

Kendi hayatımdaki son 3 ayda bütün bu tecrübelerden asıl çıkardığım büyük sonuç ise insanlar ile ilişkili olan herhangi bir işte, imkansızın olmadığıdır. İşte bu yüzden de insan her zaman özeldir ve hayatın temeli olacaktır.

.

*Tümevarım: Belirli sayıda örnek ile, tüm örnekler için geçerli olacağı varsayılan bir kural tanımlamak. Matematikteki kullanımı hariç hiçbir zaman %100 doğrudur denemez.